Fiziksel anlamda enerji, iş yapabilme yeteneğidir. Enerji, elektrik, mekanik, kimyasal, termal veya nükleer gibi çeşitli formlarda bulunabilir ve bir formdan diğerine dönüştürülebilir.
Enerjiyi çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkün olmakla bereber kaynak türü bakımından yenilenebilir ve yenilenemeyen olarak ayırmak mümkündür.
Yenilenebilir kaynaklı enerji, enerji kaynağından alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilmesi ile tanımlanır. Örneğin, güneşten ve rüzgardan elde edilen enerji ile çalışan bir teknoloji bu enerjiyi tüketir, fakat tüketilen enerji toplam güneş ve rüzgar enerjisinin yanında çok küçük kalır. En genel yenilenebilir enerji şekli güneşten gelendir. Biomas ve hidrolik enerji de bu sınıftadır.
Yenilenemeyen enerji kaynakları da yukarıdakinin tersine kaynağın tükenme hızından çok daha yavaş şekilde kendini yenileyebilmektedir, dolayısı ile rezervler gittikçe tükenmektedir. Bunlar fosil (hidrokarbon içerikli enerjiler; kömür, doğalgaz, petrol…) enerjiler ile nükleer enerjidir.
Teknik olarak ölçülebilir bir duruma geldiğinde bu enerjiler Elektrik, Mekanik, Manyetik, Kütleçekim, Kimyasal, İyonizasyon, Nukleer, Kromodinamik, Elastik, Elektromanyetik dalga, Mekanik dalga, Ses dalgası, Işıma, Eylemsizlik ve Termal enerji olarak adlandırılır. Ancak adı ne olursa olsun sistemin tüm enerji ya potansiyeldir, ya kinetiktir ya da her iki forma birden sahiptir.
Küresel ısınmaya sebep olan sera gazları arasında en önemlisi olan karbondioksit (CO2 ) birinci derecede fosil yakıtların çeşitli alanlarda kullanımı süreçlerinde oluşmakta ve atmosfere salınmaktadır. Karbondioksit güneşten doğrudan gelen kısa dalgalı ışınları büyük ölçüde geçirdiğinden, ancak yerden verilen uzun dalgalı ışınları tuttuğundan, atmosferin alt kısımlarının ısınmasında çok önemli rol oynamaktadır.
Enerji verimliliği veya “enerji tasarrufu” var olan enerjiyi en az seviyede kullanarak kaliteyi düşürmeden, ekonomik kalkınmayı ve refah yaşamayı getirmenin bir diğer adıdır. Dünya genelinde teknolojinin büyük oranda büyümesi ve bu büyüme ile birlikte enerji tüketiminin artması durumu söz konusu olmaya başlamıştır. Başta teknolojinin endüstriyel alanlarda ürettiği makineler, üretim tesisleri için geliştirdiği sistemler ve akabinde yaşam alanlarına rahatlık getirmek amacıyla ürettiği elektronik cihazlar, doğalgaz sistemi ve su sistemleri, enerjinin daha fazla tükenmesine neden olmaktadır. Enerjinin olması gerektiğinden daha fazla tüketilmesi, sadece gözle görülür zararlara neden olmamaktadır yani tek başına maddi değerlerin yitirilmesine sebebiyet vermemektedir. Örneğin elektrik enerjisini üretmek için büyük barajlara ihtiyaç duyulur. Sular belli yerlerden kesilerek tek bir noktada toplanır bu durumda enerji tüketimi olması gerektiğinden fazla tüketildiğinde, kesinti yapılan yerlerin sayısı daha da arttırılmak durumunda kalır. Bu da başta hayvanlar ve bitkiler olmak üzere insan ve diğer canlıların hayat haklarını kısıtlamaya neden olur. Ancak tasarruflu enerji kullanımı ile bu tip olumsuzlukların önüne geçilebilir. Tabi ki bunu yapabilmek için klasik tabirle “işyerini hava kararmadan kapatmak, evdeki fazladan yanan ışıkları kapatmak” mantığı tek başına yeterli gelmemektedir. Her ne kadar etkisi olsa da daha toplu şekilde enerji verimliliği için seferber olunursa, sonuçlar daha fazla olumlu yönde kendini gösterebilir.
Enerji tüketimi ile ortaya çıkan durumlar aşağıda belirtilen olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Bunları,
Gelinen günümüzde bazı olumsuzluklar için önlem alınmaması halinde yakın gelecekte doğada geri dönülemez tahribatların ve tehlikelerin ortaya çıkacağı belirtilmektedir.
Bu durumda “enerji verimliliği hayat kurtarır!” denebilir. Enerji tasarrufu olarak da değiştirilebilen enerji verimliliği, kişisel veya kuruluşsal olarak tüketilen enerjinin daha doğru şekilde tüketilmesini sağlar ve böylelikle “fazla üretim” ilkesi için daha fazla enerji tüketimine gerek kalmaz. Örneğin, İtalya’da araçların yoğun olarak geçtiği güzergâhlar üzerine kurulan kavisler, hem araçların hızını kesmede etkili olur hem de buraya kurulan sistemler sayesinde enerji üretimi yapılır. Aslında burada sadece trafik kazalarının önüne geçilmiş olunmuyor aynı zamanda fazlaca tüketilen enerjiye depolama görevi de görülmüş oluyor. Tabi ki bu sadece bir örnekti, bunun gibi enerjiye dönüştürülebilecek birçok meta veya değerden söz etmek mümkündür. Ülkemiz için değerlendirmede bulunacak olursak, hali hazırda enerji üretimimiz yetersiz olduğuna göre var olan enerjiyi doğru şekilde kullanmak düşük maliyetli çözümlerin başında gelmektedir.
Enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımının doğal yaşam üzerindeki etkileri, dünya genelinde son yıllarda üzerinde en çok konuşulan ve endişe uyandıran en önemli konu durumundadır. Bu haklı endişelere başta doğal felaketler ile ortaya çıkan somut örnekler kaynaklık etmektedir. Küresel ısınmaya bağlanan mevsimsel anomalilerin esas sorumlusu dünya genelinde fosil yakıtların kullanımı ile ortaya çıkan emisyonların %80 ‘ine karşılık gelen endüstriyel üretimlerden kaynaklı karbon emisyonlarının yarattığı sera etkisi olduğu belirtilmektedir. Doğal döngünün haricinde insanoğlunun yaşam modeli içinde en temel parametre haline gelen endüstriyel üretim süreçleri ve beraberinde gelen yaşam biçimi, şehirleşme ile ortaya çıkan konfor şartlarının sağlanması süreçlerinde kullanılan fosil yakıtlar (doğalgaz, kömür vs. gibi hidrokarbon içerikli) bu doğal olmayan karbon emisyonlarının sorumlusudur. Birleşmiş Milletler çatısı altında çalışan komisyonların bilimsel verilere dayanan raporlarında, küresel sıcaklık artışına sebep olan atmosferdeki karbon emisyon değerlerinin 450 ppm ile sınırlandırılamaması halinde geri dönüşü olmayan küresel felaketler ile karşılaşılacağı belirtilmektedir. Artan enerji ihtiyacı göz önüne alındığında bunun ciddi bir planlama ve sorumluluk bilinci ile gerçekleştirilebileceği görülebilir. Bunun önüne geçebilmek için uluslararası toplumca öngörülen sıfır emisyonla üretim yapan sanayi tesislerinin kurulumu, yenilenebilir kaynaklı enerji üretim sistemlerinin kurulumunun yaygınlaştırılması gibi hedefler ortaya konmuştur.
Küresel iklim değişikliğine karşı Birleşmiş Milletler çatısı altında çok önemli faaliyetler yürütülmekte ve ülkeleri bağlayıcı kararlar alınmaktadır.